9 Temmuz 2008 Çarşamba

Dikkat, Kişisel Markanız Kuşatma Altında !


Daha önce kişisel markalaşmanıza karşı sinsi virüslerden bahsetmiştik. Bugünlerde sıkça rastladığım bir durumu anlatmaya çalışacağım. Ve neden ısrarla "marka sizsiniz" diyoruz, bir kez daha bakalım.

Nasıl bir kuşatmadan bahsediyoruz?

Yenilgi ve ümitsizlik psikolojisi diyebiliriz. Birileri buna öz güven sorunu, hatta aşağılık kompleksi dahi diyebilir. Her ne derseniz deyin bir anlamda doğrudur, yerini bulur. Hep başarılar, zenginlikler, havalı şeyler anlatılır, işin magazin yönü medyada pompalanır. Planlar yaparsınız, engeller çıkar. Girşim yaparsınız, batar. Mutluluk hayal edersiniz, hayatınız acılarla dolar. Halbuki en zengin CEO’ların dahi nasıl bir süreçten o noktaya geldiklerini bilmeyiz. Nasıl ısrarla, disiplinli birşekilde çalıştıklarını anlamayız. Çünkü vazgeçmek kolaydır, sebat etmek zor.

Hırsımızı, hayallerimizi hep uç örneklere odaklayarak, zamanın olgunlaşarak getireceği güzellikler bir anda olsun isteriz. Hiç beklemeyiz, hemen isteriz. Hatta, çok iyi bildiğimiz “gün doğmadan neler doğar“ sözünü unuturuz. Bazı kişisel marka balonlarına inanırız. Biraz araştırma yaptığınızda kimin hangi kapasitede olduğunu anlarız aslında. Büyük ihtimalle marka değerimizi iyi pazarlayamamışızdır. Ya da sebepler çerçevesinde bir türlü uygun şartlar oluşmamıştır. Hayatın her noktasını kendi başına değerlendiririz, arada bir noktaların tümünü birleştirerek sonuçlar üzerine kafa yormayı denemeyiz. Hangi sonucun bizim için hayırlı olduğunu bilmemiz imkansızdır. Bugün başımıza gelen bir olay, 15 yıl sonra müthiş bir güzellik getirebilir.

Örneğin iş düyanıza bakalım. Sizinle işbirliği yapmamış, ya da sizi yarı yolda bırakmış partnerleriniz çok kısa sürede altlarına Porsche mu çekmişler? Sizi küçümseyenler dünya çapında yeni bir Google projesi mi ortaya koymuşlar? İş hayatınızda size çelme takmaya çalışanlar gerçekte hak etmeden hangi noktaya kadar ilerleyebilmişler? Yaşamın her hangi bir alanında kişisel marka değerinizle dalga geçen, motivasyonunuzu bozan bir kimse sizden çok daha saygın bir hale mi gelmiştir? Bu sorular o kadar uzayabilir ki!

Siz siz olun böyle kişi ve durumları abartmayın. Kendinizden uzaklaşmayın.
İnsanlara, olaylara mütevazi yaklaşmak, anlayışlı olmak güzeldir. Dinlemek, ısrarla anlamaya çalışmak, iletişim kurmak güzeldir. Fakat, etrafımızdaki her şeyi, her insanı, her olayı bilinçli bir şeklide doğru algılamalıyız. Kendiniz dahil, hemen her şeye inanmayın. Sorgulayın, sorgulamak bilginin temelidir.

Herkesin kendi çıkarı için bir şeyleri feda edeceğini biliyoruz. Bu feda edilecek şey, siz olabilirsiniz. Algımızın çıtasını başkaları ile kıyaslayarak değil, kendi realist yaşam planımız çerçevesinde yapmalıyız. Yoksa, ütopik dünyanın piyonları olmaktan başka bir işe yaramayız. Tecrübesini, bilgisini hayata ısrarla sunanlar kazanmıştır her zaman. Pes edenler değil.

Kişisel marka duruşunuzu ortaya koymak istediğinizde, kendi reklamınızı önce kendinize yapın. Bir türlü gösteremediğiniz potansiyeli artık saklamayın. Ortalama bir ömür zaten neye yetiyor ki. Bir de hayalleriniz büyük ise. Zamanı ve iletişim kanallarını lehinize çevirin. Kıskanmayın, imrenin ve örnek alın. Geç kaldığınızı değil, daha çok geç kalabileceğinizi düşünün. Yaşamınızda size baskı yapan her şeyin kuşatmasını yarmaya çalışın. Kendi hırsınızın kuşatmasından, sizi ümitsizliğe sevk eden başka başka kuşatmalara kadar. Çünkü en değerli marka olan “siz“ bunu hak etmiyor. Markanızı keşke lere mahkum etmeyin.

Bu gibi yazılara ”motivasyon geyiği” diyenlere de ben güldüm, siz de gülün :)

Sevgilerimle.

Hiç yorum yok: