30 Ekim 2008 Perşembe

“Marka Sizsiniz” den ne öğrendim ?



- Bu sürecin aslında bir "yüzleşme" olduğunu öğrendim. Tüm yaşam hikayemizi bir film gibi gözümüzün önüne getirerek. "Ben kimim, ne olmak istiyordum, şu anda neredeyim" gibi soruların içsel anlamda en vicdani cevaplarını düşünmek.

- Her gece yatarken bugün neleri kazanamadığımızı, kaçırdığımızı düşünmenin, sabah insanı daha farklı stratejilere yönelttiğini fark ettim.

- Doğuştan gelen, üzerine eğitim ve tecrübeyi de ekleyerek kazandığımız kabiliyetlerimizi bilerek körelttiğimizi öğrendim.

- Atalet ve unutkanlığın en büyük düşmanım olduğunu öğrendim. Başka düşmanlar da var, okumamak, düşünmemek, analiz etmemek, planlamamak gibi.

- "Aman ne gerek var" diyerek yakınlarıma karşı uygulamadığım her "saygı" kuralının “sevgi” denilen şeyi nasıl kemirdiğini anladım.

- Her kitabın, her yazının, her konuşmanın aslında bir birinin tekrarı olduğunu, sadece farklı üslup ve örneklerle bildiğimiz şeyleri bize tekrar tekrar hatırlattığını öğrendim. Lisede iken not tuttuğum defterim hala başucumdadır.

- Bilerek veya bilmeyerek daha iyi yaşamak adına sırtıma ne kadar çok yük aldığımı fark ettim. Ve kişisel markalaşmanın aslında daha da yalınlaşma, sadeleşme, şeffaflaşma olduğunu öğrendim.

- Herşeyin, herkes tarafından farklı algılandığını ve davranışlarımı bu çerçevede sabır, hoşgörü göstererek ayarlamam gerektiğini öğrendim.

- Henüz 2 yaşında olmayan çocuğuma bakarak küçükken, iyi-kötü ne de çok şey öğrendiğimi fark ettim. Ne kadar özen göstermeye çalışsam da "iyi şeyler öğrensin, uygulasın" diye dua etmekten başka çarem olmadığını öğrendim.

- Kontrolsüz gücün, insanın kendisini nasıl zehirlediğini öğrendim. Yani hırs ve realitenin dengesi.

- Geçmiş ve gelecek kavramlarını yanlış algıladığımı öğrendim. Çizgisel bir düzlem değil, dairesel bir yaşam alanında zamanın üstümüzden bir rüzgar gibi geçtiğini fark ettim. Önemli olan bu rüzgarın olumsuz etkisini azaltmak ve doğru yönlendirmek olduğunu öğrendim. (Belki bu algım da yanlıştır, yardım etmek isteyen var mı? )

- Tarihi, toplumları, trendleri, ve geçmişten gelen yanlışları daha fazla incelemem gerektiğini öğrendim.

Ben bunları “öğrendim” diye yazıyorum ama aslında “tekrar fark etmek” diyebiliriz. Doğru adımları uygulamadıktan sonra laf-ı güzaftır.

Saygılarımla.

23 Ekim 2008 Perşembe

Kişisel markalaşmanız için her gün neleri hatırlamak isterdiniz?

Örnek:

- Son 1 ay içerisinde networküme kimleri ekledim?

- Networkümdeki şu kişilerle ne kadar sıklıkta görüşüyorum? Mail, telefon, yüz yüze.

- Kendimi geliştirmem için şu dili öğrenmek, şu kitapları okumak, şu eğitimleri almak istiyorum.

- İş hayatımda 10 yıl sonra şu firma CEO olmak ya da şu sektörde girişimci olmak istiyorum.

- Özel / iş yaşamımda şu hatalarımdan şu şekilde ders aldım.


Gibi gibi unutulmaması gereken maddeler. Siz de hatırlamak, takip etmek istediğiniz maddeleri
muratesenli@gmail.com adresine gönderin, paylaşın.

"Marka Sizsiniz" bazı uygulamalarla bu konuda sizlere yardımcı olmayı hedefliyor. Çok yakında.

Sevgilerimle.

22 Ekim 2008 Çarşamba

İstanbul'dan bir Kawasaki geçti



İlginç bir tanışma, buluşma oldu. Sanırım, Perakende Günleri ile ilgilenmeyenler Guy Kawasaki’nin Türkiye’de olacağını da öğrenemedi. Tabi bilinse de o konferansa herkesin para verip katılamayacağı belli idi.


Dün akşamki buluşma da çok ani oldu ve gelen kişi sayısı iki elin parmaklarını geçmedi. Guy, yorgun ve bence biraz da şaşkın idi. Bence daha kalabalık ve eğlenceli bir ortam bekliyordu. Bu kişiler ne kadar yorgun olursa olsun, bu gibi aktivitelerin uzunluğuna dayanırlar aslında. Ama soru, cevap ve biraz muhabbetten sonra müsade istedi. Fotoğraflar çekildi ve buluşma bitti.

Mailleşmelerden ve dün izlediğim kadarı ile Guy Kawasaki tespitleri;

- Rahat, güleryüzlü ve kendinden fazlasıyla emin bir duruşu var.

- Ailesine ve geçmişine bağlı kalması onu daha da güçlü kılıyor.

- Hızlı düşünerek, pratik cevaplar vermeyi tercih ediyor.

- Gereksiz konuları düşünmeyin, sormayın, boşuna zaman harcamayın diyor.

- Hep aynı şeyleri söylediğini o da ifade ediyor.

- Şu andaki projelerine aşırı odaklı ve hem reklamını yapıyor hem de ölçümlemesini.

- Alltop stickerları vardı, fanatiklerini bilmek ve yaratmak istiyor.

- Başka kişi ve rakip projelerle zaman kaybetmiyor.

- Aslında hep iş konuşmak istemiyor, muhabbeti seviyor.

- Kişisel markalaşmanın uzun bir yolculuk olduğunu belirtiyor.

Ne kadar ilham aldığımız, etkilendiğimiz projelerimizde belli olacak. “Art of Start” ın çevirisi olan “Girişimcinin El Kitabı” nda yazılanlar ezberlenmesi ve uygulanması zorunlu kurallar zaten.

Saygılarımla.


21 Ekim 2008 Salı

İki motor markası, hayatımdan çıkmayacak gibi !







JAVA

1999’da yazılım dili olan Java’yı, daha doğrusu “Object Oriented” modelini tanıdım. Business Analyst olarak İktisat Bankası Bilgi İşlem Departmanı’nda çalışıyordum ama sevgili Naci Dai’den bu eğitimi alınca "acaba yazılımcı mı olsam" diye düşünmüştüm. Halbuki, daha çok sosyal bilimlere, tarihe meraklı Uluslar arası İlişkiler mezunu biriyim. Neyse, bu dili ve tabi ki yazılımın mantığını öğrenmek hayatımı değiştirdi diyebilirim.

Şimdi dönüyoruz 1980’li yılların başına. Rahmetli babamın bir JAVA motoru vardı. Kırmızı. Hep sorun çıkarırdı ama nerede ise tüm aileyi taşırdı. 1984’te araba alınana kadar köye, kente, gezmeye hep o taşıdı bizi. Tor tor sesiyle. Şimdilerde belki Anadolu’da görmek mümkün o eski modelleri. Ama bir zamanların en kullanışlı taşıma araçlarından idi.

KAWASAKI




Bu kelimeyi duyan büyük ihtimalle ünlü “motosiklet” markasını hatırlıyordur. Benim için de öyle idi birkaç yıl öncesine kadar. Apple’ın evangelisti, şimdilerde startup projelere yatırım yapan Guy Kawasaki’yi tanıyana kadar.
En son Türkçe’ye çevirilen “Girişimcinin El Kitabı” nı okudum. Ezberleri bozan biri. Ve neşeli, pratik, mütevazi sıcak kanlı bir insan anladığım kadarı ile. Mail yoluyla arada bir haberleşiyorduk o kadar. Dün akşam Türkiye’ye geldi, Perakende Günleri konuşmacısı olarak. Sanırım konuşması yarın sabah. Bu akşam da Hilton’da İstanbul Tweetup buluşması olacak. Dün gece “gitsem mi, görüşebilir miyim” diye düşünürken mail geldi ve “geliyor musun” diye sordu. Ne işim varsa erteleyerek tanışmaya gideceğim. Pratiğim çok olmasa da İngilizce anlaşmaya çalışacağım.

Kelimeler de, insanlar da, olaylar da anlayamayacağımız denk gelmelerle yaşamımızda yer alıyor. On yıl önce merak ettiğiniz, düşündüğünüz bir şey karşınıza çıkabiliyor. Kaçırdığınız bir fırsat, bir şans daha verir gibi tekrar tekrar karşınıza çıkabiliyor. Düşüncelerinizin, niyetlerinizin güzelliği kişisel markanızı biçimlendiriyor. Yaşamımızda soyut, somut yer kaplayan her şeyi iyiye yorumlamak, doğru değerlendirmek gerek.

İşte iki motor markası, işte yaşamımdaki yeri.

Saygılarımla.

15 Ekim 2008 Çarşamba

"Microsoft Project" gibi uygulamalarla bunları takip etmek imkansız?

"Kişisel Markalaşma Planı" nız burada, başlayın !

1- Önce biraz beyin fırtınası. Kendinize şu soruları sorun;

- Güçlü yönlerim neler?


- Çevremde nasıl biri olarak biliniyorum?

- Tutku ile bağlı olduğum neler var?

- Gerçekten neyi başarmak, tamamlamak istiyorum hayatımda?

- Hangi alanlarda gerçekten çok iyiyim?

- Kendime ve başkalarına olan katkım ne?

- Benim için “başarmak” ne demektir?

- Sonraki nesillere miras olarak ne bırakmak isterim?

- Nasıl hatırlanmak isterim?


2- Tüm bu özelliklerinizi hayata nasıl geçirmek, uygulamak isterdiniz?

3- Hakkınızda yapılan yorumlar, eleştiriler, övgüler neler?

4- Çevrenize, akranlarınıza göre farklılıklarınız neler?

5- Ev ödeviniz var mı? Hangi araştırmaları yapıyorsunuz bu konuda?

6- Akıl hocanız, danışmanınız, koçunuz var mı? Motivasyonunuzu nasıl takip ediyorsunuz?

7- Kimlere, hangi konularda yardım edebilrsiniz? Teklif yöntemleriniz neler?

8- Aylık ya da 6 haftalık periyodlarda networkünüz için neler yaptığınızın raporu var mı?

9- Uzun dönemde networkünüzü nasıl büyütecek ve değerlendireceksiniz?

10- Hangi sosyal medya networklerine üyesiniz, aslında hangileri gerekli?

11- Tüm bunları yapabilmek için motivasyonunuzu azaltan etkenlerden kendinizi nasıl koruyorsunuz?

Başarı dileklerimle.


14 Ekim 2008 Salı

İşini, şirketini, patronunu sevmeyenler için 10 madde


1- Hala neden orada olduğunuza karar verin. Geçici olarak mı, yeni tecrübeler için mi, maaş için mi? Hangi nedenle olursa olsun öncelikle bu nedeni kabullenin. Büyük ihtimalle çıkarınız var demektir. “Çaresizlikten” diyebilirsiniz ama çare bulana kadar orada çalışmak ta bir stratejidir, geçerli bir nedendir.

2- Tecrübenizi, birikiminizi, zekanızı, iş bitiriciliğinizi v.s. her ne güçlü yanınız var ise bu iş için kullanın. Sakın sonraya, başka işe, başka göreve, geleceğe saklamayın. Ertelemeyin.

3- Alt, orta, üst her hangi bir şekilde yönetici statüsünde iseniz giyiminize, durşunuza, konuşmanıza tüm tavırlarınıza daha bir özen gösterin. İlk kez yöneticilik yapıyorsanız deneyim adına çok şey kazanmaya bakın.

4- Yaptığınız işi sevmiyor olsanız dahi inceliklerini, önemli noktalarını çok iyi öğrenin ve uygulayın. Daha da geliştirin.

5- Üstleriniz ile hiç anlaşamıyorsanız, anlaşmaya da çalışmayın. Sürekli savaş değil, barış, uzlaşma stratejileri üretin. Bu konuda beyin fırtınası yapın. Hiçbir şey yapamıyorsanız, onlara hak verin, yani “EVET, TAMAM” deyin, geçin.

6- Başkasının işine karışmayın ama yeri ve zamanı geldiğinde öyle öneriler sunun ki yönetim şaşırsın kalsın.

7- Çok samimi olmaya gerek yok ama herkese açık olun, muhabbet edin, küçüklere tavsiyelerde bulunun, büyüklerden nasihat alın.

8- Biliyorum çok mutsuzsunuz ama kendi ruh haliniz için gülümseyin, yani kimseye durumunuzu çaktırmayın. Zaten yardım etmez, size daha da sorun transfer ederler.

9- Sevmiyorsanız, boş zamanlarınızı değerlendirin. Networkünüzü harekete geçirin, kendinizi daha iyi tanıtın, araştırmaya ağırlık verin.

10- Entellektüel bilgi ve paylaşım adına gerçek seviyenizi herkese yansıtın.

Şimdi diyeceksiniz ki “insan bu kadar şeyi yapsa, oradan ayrılmayı düşünmez ki” diye. Mantıklı ise ne gereği var, zaten kriz zamanlarındayız. Aslında bu maddelerle gelmek istediğim nokta şu;


Yaşamınızı zehir etmeden, kariyerinizde bulunduğunuz basamak her ne olursa olun onu çok iyi değerlendirin. İşinizi çok iyi öğrenin ve uygulayın. Bu başarı zaten kısa zamanda sizi çok iyi noktalara taşıyacaktır. İster aynı firmada, ister başka yerlerde. Sabırsız olmayın, bunları uygulayın, uygulayın.

NOT:
Gerçek yaşam hikayesinden çıkarılmıştır.

13 Ekim 2008 Pazartesi

Şaşırtıcı ve sevindirici !


Kişisel markalaşma, Tom Peters’in yıllar önce telaffuz ettiği “brand you” kavramı aslında eskidi bile. “Eskidi” derken yeni yorumlarla daha farklı açılımlara dönüştü. Özellikle web iletişim teknolojilerinin gelişmesi bunda etkili oldu. Fakat, bildiğiniz üzere biz bir çok konuda dünyadaki bazı gelişmeleri 10-20 yıl geriden takip ettiğimiz için bu konuda da farkındalığımızın henüz arttığını gözlemliyorum. Sakın yanlış anlaşılmasın, kişisel gelişim konularında yıllardır bu işi yapan eğitmen, koç, danışman, mentor üstadlarımız var. Hepsine saygım sonsuz ve hepsinden de çok şey öğrendiğimi söylemeliyim. Ama, artık konuyu ele alış şekli değişiyor ve hedef kitle bu pazarı yönlendiriyor. Nasıl mı, bakalım.

Marka Sizsiniz projesi aslında küçük bir deneme, hedef kitlemizi ölçme adına 4-5 ay kadar önce hayata geçti. Ve şimdilerde daha çok bu blog üzerinden devam eden içerik odaklı bir iletişimimiz var. Yeni tasarım çalışmalarımız da devam ediyor web sayfamız için. Web sayfamızı, blogumuzu ziyaret eden ya da birebir görüştümüz kişilerden aldığım geri bildirim sonuçları şu şekilde;

- İnsanlar bu konuda gerekli uygulamalar konusunda “aç”, “susuz” desem yeridir. Ataletimizi yenmek istiyoruz, kendimizi marka olarak daha sağlam konumlandırmak ve geliştirmek istiyoruz.

- Kişisel gelişim çok geniş bir alan. Daha somut ve pratik bilgiler, içerikler isteniyor. Özellikle yaşamı bir bütün olarak algılayarak, o şekilde hizmet almak istiyoruz. Dağınık web 2.0 sayfalarından, farklı network uygulamalarından şikayetçiler.

- Kariyer konusunda daha farklı, görsel cv gibi uygulamalar isteniyor. Ve bu cv nin sürekli güncellenen, takip edilen uygulama olması isteniyor.

- Kişisel marka olmuş ya da olmaya çalışan insanları takip etmek, örnek almak istiyoruz. Ama ünlüler ve medyatik dünyanın reyting oyunlarına kurban gitmeden.

- Hap istiyorlar, hap. İsterseniz buna “bilinçlenme hapı” deyin. Gereksiz içeriklerden, gereksiz trafiklerden, oyalanmaktan nefret ediyorlar.

- Arama motorlarlarında “iyi insan nasıl olnur”, “nasıl marka olabilirim”, “ataletimi yenmek için ne yapabilirim”, “farklı cv yöntemleri” gibi sevindirici anahtar kelimlerle bize ulaşıyorlar.

- Daha içsel, daha özel, daha samimi, sürekli hizmet verecek, kişisel markalaşmaya direkt katkıda bulunacak özellikler arıyorlar.

Kısaca bu projeden şu ana kadar anladığım bu. Yapılabilecekler analiz olarak hazır. Geliştirmelere devam ediyoruz. Umarım beklentileri karşılar.

Bu konuda önerilerinizi, isteklerinizi, düşncelerinizi
muratesenli@gmail.com adresine iletebilirsiniz.

Saygılarımla.

9 Ekim 2008 Perşembe

Kişisel Markalaşma için tasarruf tedbirleri !


Bugünlerde, arama motorlarında tasarruf yöntemleri daha çok araştırılıyordur. Maddi olarak kesinlikle araştırılacak fakat yaşamdaki duruşumuzla ilgili tedbirleri de sıralamaya çalıştım;

- Gereksiz hedeflerden kurtulun. Maymun iştahlı olmayın.

- Hedeflerinizin ticari boyutunu gözünüzden hiç kaçırmayın.

- Sizi oyalayan iş ve arkadaşlardan uzak durun. Bunlara yavaş, açktırmadan, sürekli oldukları için “zaman kemirgenleri” diyoruz.

- Motivasyonunuz için Koç, Danışman, Eğitmen, Mentor v.s. beklemeyin. "Atalet" denilen virüse karşı sürekli koruma kalkanı geliştirin.

- İçinizdeki huzuru hiçbir şeye kurban etmeyin.

- Hedefleriniz için her gün az ama sürekli bir şeyler yapın.

- Kazancınızdan biriktiremediğiniz her kuruşu düşünün dolayısıyla yaptığınız her harcamanın kişisel markalaşmanıza katkısını ölçün.

- Düşünce kirliliğinden, zihin bulanıklığından kurtulun yalın, saf, duru düşünme ve uygulama yöntemlerini deneyin.

- Sırtınızdaki çuvalda neleri taşıyorsunuz “yaşam” adına. Atın, atın, atın.

- "Kişisel gelişim kronolojiniz" hep elinizin altında olsun ve karşılaştırın. (Formatı konusunda yardımcı olabilirim.)

Son olarak tüm bunları yaparken küçük, sürekli ve doğru adımlar atın. Yani bedensel ve zihinsel enerjinizi boşuna harcamayın.

Saygılarımla.

8 Ekim 2008 Çarşamba

Nurhayat İnan'dan hayat dolu 20 öneri !

- Bütün olumsuz tecrübeleri unutun. Çözüme odaklanın.

- Kendinizle iyi iletişim kurun.

- Ertelemeyin.

- Kesin olarak istediğiniz şeyin ne olduğunu düşünün.

- Dost sohbetlerinde başarılarınızdan söz edin.

- Her ne istiyorsanız, onu olmuş gibi hayal edin.

- Enerjinizi çoğaltın; enerji kaçaklarından kurtulup yeni enerji desteklerine başvurun.

- Fazla eşya başarıyı kendinize çekme yeteneğini azaltır.Doğa boşluklardan nefret eder, yani hayatınızda yeni bir şey istiyorsanız, onun için yer açmalısınız.

- Para sizin için çalışmalıyken niçin siz para için çalışasınız.

- Yaşamınızda denge ve denetim kurun. Zaman yaratmanın sırlarını öğrenin.

- Gerçekten önemli olana odaklanıp, farkına varmadan yaşamınızı tüketen zaman kayıplarını yok edin.

- Destek ağı oluşturun.

- Evet ya da Hayır’lara dikkat edin. Sınırlarınız belli olsun.

- Geleceğinizi planlayın

- Dil kodlamalarına dikkat edin.

- Yaşamınızda ne eksikse ona kanalize olun.

- Doğru sorular sorun

- Derin dinlemeyi öğrenin.

- Kendinizle gerçekten ilgilenin, Gereksiz stresten nasıl kurtulacağınızı, tükenmişliği nasıl uzaklaştıracağınızı ve kendinizi lüksle nasıl kuşatacağınızı öğrenin.

-Yaşamınızı mümkün olduğunca sadeleştirin ve zaman zaman sağlamasını yapın
Küçük molalar verin.

YAŞAM KOÇLUĞU, HAREKETE GEÇMEYE İSTEKLİ OLAN HERKESTE İŞE YARAR. ELBETTE YAPMANIZ GEREKEN BİR GÖREV VARDIR AMA BU GÖREV AMAÇLARINIZA ULAŞMAK İÇİN MÜCADELE ETMEYE ODAKLANMAK DEĞİLDİR. TERSİNE, ŞU ANDA OLABİLECEĞİNİZ EN İYİ İNSAN OLMAYA ODAKLANACAKSINIZ. KENDİ HAYATINIZ ÜZERİNDE ÇALIŞMAK, YAPABİLECEĞİNİZ EN DOYURUCU ŞEYDİR. İSTEDİĞİNİZ ŞEYİ KENDİNİZE ÇEKMEYİ DENEYİMLEDİĞİNİZDE, BAŞARIYA ULAŞMAK İÇİN KULLANMIŞ OLDUĞUNUZ ESKİ YÖNTEMLERE DE ASLA GERİ DÖNMEK İSTEMEYECEKSİNİZ.

Nurhayat İnan
H.Y.T. KOÇLUK&EĞİTİM&DANIŞMANLIK
www.hayatkoc.com

6 Ekim 2008 Pazartesi

Kazanamazsanız hayatınızdan çok şey eksilecek !

Bir soru;

"yorucu ve sıkı bir çalışmanın ardından moral bozukluğu yada motivasyon eksikliğiyle karşılaşırsak ne yapılması gerekli?örneğin bir sınav var önünüzde çalıştınız ama bir sorun var kazanamayacak gibi hissediyorsunuz ve ümitsizliğe düşüyorsunuz?ve kazanamazsanız hayatınızdan çok şey eksilecek ,iyi bir kariyer,insanların ve en önemlisi ailenin size bakış açısı,yeni bir hayat tarzı yakalamak içinde o sınavı kazanmanız gerekli başka şansınız yok..ne yapılması gereklidir bu durumda ...teşekkürler"
Doğru mu acaba ! Nereden biliyorsunuz? Yoksa kaderinizi mi okudunuz? Ya da yaşamınızdaki kontrol tamamen sizin elinizde mi? Eğer yaratıcı ve yaratılış inancınız yok ise bu sorulara yaklaşımınız farklı olur, o ayrı konu. Bana göre önce bu algıyı kırmak gerek. Gerçekten doğru ve planlı bir şekilde çok çalışarak her hangi bir sınava, işe, girişime hazırlıklı olmak, elimizden geleni yapmak bizim görevimiz. Fakat sonucunu çok fazla, yani kesine yakın şekilde tahmin etmemek gerekir. Hani derler ya “gelin ata binmiş, gideceği evi şaşırmış”. Ya da “umma ki, küsmeyesin” diye.

Burada kader, kısmet konusuna girecek değilim ama emin olun bazen ne yaparsınız yapın bir şeyler olmaz. Demek ki ya hedefleri değiştirmek gerekir, ya da yöntemleri. Genlerinize, kişiliğinize, tecrübenize uymayan hedefler hayalden öteye gidemeyebilir. Aman dikkat, bu bilimsel olarak da ispatlanmıştır. Bildiğiniz gibi bu konuda üniversite mezunu olmak da kar etmeyebiliyor.

Soruya tekrar gelirsek. İnsan bir iki denemede bir şeyleri başaramayabilir. Ama ısrarla aynı hataları tekrar ediyorsa sorunu kendisinde aramalıdır. Peki her başarısızlık bir yıkım mıdır? Aksine bir kamçıdır, bir hırstır, bir motivasyondur. Ülkemizde genelde üniversite sınavları için bu durum yaşanır. Hani “tüm hayatımızın bağlı olduğu 3,5 saat” gibi algılanan sınav. Geleceğimiz, maddi olanaklarımız için doğru buna katılıyorum. Fakat emin olun maddi kazanç hiçbir zaman sadece üniversite sınavına bağlı olmamıştır dünayda. Sınavı kazanamayan genç arkadaş üzülerek, ailesiyle beraber hep birlikte depresyona gireceğine çözüm ve planlama olarak şu üç maddeyi düşünmez.

1- Hatalarım, eksiklerim nelerdi, bir dahaki sınava nasıl hazırlanmalıyım?

2- Bu aşamada gelir açısından part time iş yapabilir miyim?

3- Bu sınavı hiç kazanamazsam hangi yeteneklerimle hayata tutunabilir, geleceğimi kazanabilirim.

Bir de soruda “başkalarının bakış açısı” var. Zaten bizi yiyip bitiren de bu değil mi? Ailem ne der, çevrem nasıl karşılar v.s. Ne zaman kendiniz olacaksınız Allah aşkına. 50 yaşında mı? Ne zaman, gerçek kendinizi ifade edebilceksiniz? Kaç defa risk aldınız kendiniz için? Günde kaç dakika kendinizi dinleyebiliyorsunuz?
Kişisel markalaşmanı ilk yolu kendini tanımak, tanımlamak ve sonrasında ısrarla tanıtmaktır. Kabiliyetsiz insan yoktur, kabilyetlerini keşfedemeyen, körelten insan da çoktur malesef.

Son olarak, yaşamda kafa yorduğunuz her şey sabırla, saygı ile, hoşgörü ile karşılayamadığınız içindir. Her şeyde bir hayır vardır, bunu gerçekten unutmayın. Ve “gün doğmadan neler doğar” sözü zaten ortada. Şans faktörüne katılıyorum, “evet” Ama derler ki şans, onu arayanları bulurmuş.
Hayatımdaki ilginç bağlantıları, sonunda başarısızlık ama sonrasında “hayırlı” olan şeyleri yazsam kitap olur. Ve tüm bunları düşünerek gülümsüyorum, sabrediyorum ve şükrediyorum. Ve hala bir çok genç arkadaştan, öğrenciden çok daha fazla çalışıyorum, çok daha fazla kitap okuyorum.

Umarım bir katkısı olmuştur. Saygılarımla.

Girişimciler, önce kişisel markanızı keşfedin!

“Nedenlerini, niçinlerini tartışmanın pek de bir anlamı yok. İflah olunmaz bir hastalık gibi ama yapan için büyük bir tatmin duygusu barındıyor.”

Siz de bu cümleye katılıyorsanız girişimcisiniz demektir. Tamam “girişimcisiniz” ama en nihayetinde etten kemikten bir insansınız. İster zengin olun, ister milyonlarca dolar yatırım bulmuş olun, isterse bilmem kaç kişilik ekibiniz olsun. En başta kendinize sormanız gereken soru şudur; “kişisel marka duruşum nasıl?” Bu soruyu kendinize sormayı akıl edebildiniz ise ve süreklilik arz ediyorsa başarılı olma ihtimaliniz de yüksektir. Neden mi, bakalım.

Girişimciler genelde hırslı insanlardır, hırs da doğru yönlendirilemiyor, kontrol altına alınamıyorsa külliyen zarar getirir. Özellikle bizim gibi Akdeniz mizaclı insanlar bu hırsın üzerine bir de acelecilik eklerler. Gerisini siz düşünün. Buraya hepsini yazamayacağım bu gibi alışkanlıklar nedeni ile ilk girişimler genelde acı-tatlı bir hatıra olmaktan öteye gidemez. İşte tam bu noktada gözden kaçan şey yaşamın ta kendisi yani “kendimiz” olur. Genel durumu özetleyerek devam edelim;

- Yaş 25-40 arası değişebilir (küçük ya da büyük olanlar alınmasın lütfen)

- % 95′i aslında bir yerlerde kariyerine devam etmek zorundadır.
- Aslında 6 ay kadar dahi cepten yiyebilecek durumu yoktur bir çoğunun.

- Hevesimiz, fikrimiz vardır ama birileri tarafından sorgulanmış bir iş planı dahi yoktur.

- Daha önce yaşanmış bir tecrübe de yok denecek kadar azdır.

Bu liste devam edebilir fakat şimdilik yeter. Bu durumdaki girişimci arkadaşım kendine şu soruları sürekli sorarak kişisel markalaşma planı yapabilmiş midir acaba! İşte sorular;

- En önemli soru; şu anda bu girişimi yapmak zorunda mıyım? Yoksa 20′li yaşlardaki garaj hikayeleri mi beni zorlamaktadır !

- Yapacağım girişim konusunda yeterince bilgi sahibi miyim? Değil isem bilgisi olanları yönetebilecek kadar tecrübem, kapasitem var mı? Damarlarımdaki kanda yüzde kaç koçluk, liderlik oranı mevcuttur?

- Hayallerim, yaşamımdaki gerçek hedeflerim midir ve bu hedeflerim bir yerlerde yazılı mıdır? Ve bu hedeflerim hakkında kaç kişi beni gerçek anlamda eleştirmiştir?

- Hayatımda okuduğum kitap, tanıştığım insan, gezdiğim farklı yer sayısı ne kadardır? Buna göre entellektüel iletişim kapasitem nedir?

- İletişim kurma yeteneğim nedir? “Asla Yalnız Yeme” adlı kitabın adını duymuş muyumdur? Duydum ise okudum mu, okudum ise, kendime kaç puan vermişimdir?

- 10-15 yıllık iş tecrübem var ise şu ana kadar kendime nasıl bir sosyal network kurabilmişimdir?

- Dostluk, arkadaşlık adına örneğin işsiz ya da parasız kalsam benim için çırpınacak insan sayısı kaç kişidir?

- İnternet dünyasında sosyal medya uıygulamalarındaki yerim nedir? Kendimi ne kadar ifade etmişimdir?

- Konuşma, yazma, vücut dili yeteneklerim ne durumdadır?

- Kendimi bir iki cümle ile “elevator speech” şeklinde anlatabilir miyim?

- Sadece yaratıcı fikirlerime mi güvenirim, yoksa uygulama kısmında hızlı ve tecrübeli miyim?

- Özel yaşamımda finansal olarak bugüne kadar kaç kez battım? Örneğin kredi kartlarından. Şu andaki finansal planlamam nedir?

Son madde olarak kısaca, adım bir yerde geçtiğinde başkalarının zihninden geçen nedir?

Bu liste uzayıp gider. Büyük kısmına da olumsuz cevaplar verileceği de bir gerçektir. Lütfen yanlış anlaşılmasın “her şey dört dörtlük olursa girişimcilik güzeldir” demek istemiyorum. Ama kervanın yolda düzelemeyeceği durumlara düşmemek için bunların hepsini sorgulamak gerekir.

Girişimcilikte ilk zamanlarda daha çok siz ön planda olursunuz, hayatınız, hikayeniz önemli yer tutar. Liderlik, koçluk özellikleriniz size çok farklı kapılar açar. Ve hikayeniz bir virüs halinde yayılmaya başlar. Hele de dramatik, cesur yanları var ise. Gelin yukarıdaki moral bozucu sorgulamaları şimdilik bir kenara bırakarak yapılabilecekleri sıralayalım;

1- Girişiminiz adına kişisel katkı sağlayabileceğiniz güçlü yanlarınızı ortaya koyun. Topluluk önünde konuşmaktan, çözüm üretmekten, güzel yazılar yazabilme yeteneğinize kadar. Sizin dahi bilmediğiniz güçlü yanlarınızı fark edeceksiniz ve daha da geliştireceksiniz.

2- Köşenize, kabuğunuza kapanmayın. Çıkın sahneye ve anlatın hem kendinizi, hem de girişiminizi. Sosyal medya siteleri yeter, artar bile.

3- Özel yaşamınızda ve aile ilişkisindeki dinamikleri atlamayın. Zamanınızı, enerjinizi tamamen projenize harcarsanız psikolojiniz ne hale gelir bilmem. Ve arkasından başarısızlık.

4- Açık olun, kendinizi mütevazi bir şekilde daha çok anlatın, tanıtın. Doğru bilgi vermek önemli.

5- Danışın, sürekli danışın, sorun ve araştırın.

6- Her şeyin sizin etrafınızda döneceğini düşünmeyin. Aksine sürekli bir şeylerin etrafında döneceksiniz. Kendinizle yüzleştiğinizde bir çok adımınızın gereksiz olduğunu göreceksiniz. Sizi oyalayacak yer, kişi ve olayları takip etmekten vazgeçin.

7- Gemileri yakmayı unutun. Öyle bir duruş sergileyin ki, başka kişiler, başka firmalar sizin için gemileri yakmaya hazır olsun.

8- Ticari fırsatları gözlemleyin, hava atacağınız ortamları değil.

9- Kimseye çaktırmadan en kötü sonuca hazırlıklı olun, kriz yönetim planınıız yedekte dursun.

10- Hiçbir şeyin sizden, yaşamınızdan daha değerli olduğunu unutmayın. En önemli proje sizsiniz aslında. İlk pazarlama planınızı kendiniz için yapın.

Sürekli ve tekrar, tekrar okumak gerek. Özellikle girişmcilerin, yöneticilerin yaşamdaki duruşlarını, düşünme ve karar verme yöntemlerini incelemek gerek. “Ben yaptım oldu, para zoruyla da olsa bu girişim olacak” dememek gerek. İnternet dünyasında, bu konu hakkında o kadar çok yazı var ki artık. Okuyun, not alın, ve siz de yazın hem başarılarınızı, hem de hatalarınızı.
Unutmayın, “marka sizsiniz…!”
*** Bu yazı http://www.webgirisim.com adresinde de yayınlanmıştır.